20 Mart 2016 Pazar

SÖKE OLAY'I HAZIRLAYAN HÜSEYİN IŞIK KİMDİR?

İki yılı aşkın bir süredir SÖKE OLAY'ı hazırlıyorum. Tamamen mesleki tatmin amacıyla sürdürmeye çalıştığım bu uğraş, sizlerin güveni ve takdiri sayesinde kısa sürede büyük kabul gördü.  Bugün artık binlerce kişiye ulaşıyor. SÖKE OLAY'da hep bölgemizde haber değeri taşıyan konuları toplayarak, sizlere ulaştırmaya çalıştım. Kim olduğumdan, ne yaptığımdan bahsetme fırsatım olmadı. Şimdi o fırsat Aydın Denge Gazetesi sayesinde oluştu. Denge Gazetesi'nde "Basından Hayatlar" röportaj dizisini hazırlayan genç meslekdaşım benimle güzel bir söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşide kim olduğumdan ve ne yaptığımdan detaylı bir şekilde bahsetmeye çalıştım. Affınıza sığınarak o söyleşiyi paylaşıyorum.

DENGE GAZETESİ "BASINDAN HAYATLAR"

HAZIRLAYAN: ÖZGE SÖNMEZ

'Basından Hayatlar' röportajımızın bu haftaki konuğu TRT Yayın Denetleme Kurulu üyeliği de yapan Hüseyin Işık oldu. Eğitim hayatı boyunca birçok sıkıntı çeken Işık, hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmamış ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olmuş. Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdikten sonra bölümüyle ilgili kurum sınavlarına hazırlanırken bir arkadaşının ısrarı üzerine TRT’nin muhabirlik sınavlarına girmiş. Yazılı sınav, kompozisyon gibi aşamaları geçen Işık, mülakatı da aşarak TRT’de muhabirliğe başlamış. Aklında kaymakamlık veya devlet memurluğu varken bir anda bütün hayatını muhabirliğe adamış. Tercihinden asla pişman olmayan Işık, TRT'nin İzmir Haber Müdürlüğü görevinde de bulunmuş. Bu röportajımızda Hüseyin Işık’ın azminin ve kararlılığının hikayesini bulacaksınız.
RÖPORTAJ: ÖZGE SÖNMEZ
- Hüseyin Işık kimdir?
Söke 1966 doğumluyum. Evli ve iki çocuk babasıyım. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi’nden mezun oldum. Şu anda TRT’de Yayın Denetleme Kurulu üyeliği yapıyorum.
- Siyasi Bilgiler Fakültesi okumanıza rağmen TRT’de muhabir oldunuz, aklınızda böyle bir durum var mıydı?
Size ilk önce eğitim hayatımdan bahsetmek istiyorum. İlkokul 5’te Devlet Parasız Yatılı Sınavı’nı kazandım ve Nazilli’de burslu okumaya başladım. Ortaokul son sınıftayken 12 Eylül İhtilali oldu. Normalde Aydın Lisesi’sinde okumam gerekirken, muhtıra nedeniyle Mardin Kızıltepe’deki bir okula gönderildim. Gitmek istemedim ve Söke Lisesi’ne başvurdum. Burslu olduğum için beni kaydetmediler. Beklemeye başladım ve Kuşadası Turizm Meslek Lisesi’ni kazandım. Okulda çok fazla temel ders olmazdı. Buna rağmen Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü'nü kazandım.
- Nasıl başardınız?
Lisedeki öğretmenim, başarılı bir öğrenci olduğumu, neden böyle bir liseyi tercih ettiğimi sorduğunda, burslu olduğum için Söke Lisesi’ne alınmadığımı anlattım. Bana gülerek, ‘Sen buradan da başarıyla mezun olursun, iyi bir geleceğin olur” demişti. Üniversite sınavlarına hazırlanırken dershaneye gitmedim. Tek bir kaynaktan ders çalışarak sınavı kazandım. Önemli olan azmetmek ve çalışmaktı…
“BAŞARMAK İNSANIN İÇİNDEYMİŞ”
- Basın hayatınız nasıl başladı?
Uludağ Üniversitesi’nde okurken Ankara Üniversitesi’ne yatay geçiş yaptım. Okul biter bitmez, kurum sınavlarına hazırlanmaya başladım. Bir sınav için Ankara’ya gitmiştim. Ev arkadaşım, TRT’de prodüktör olarak çalışıyordu, bana TRT’nin muhabirlik sınavları olduğunu söyledi. Düşünmediğimi, bana uzak bir meslek olduğunu anlattım. ‘Beni kırma’ deyince kıramadım ve sınav müracaatımı yaptım. Yazılı sınava 3 bin 500 kişi başvurmuştu. Yazılı sınavı geçtim ve kompozisyon sınavına girmeye hak kazandım. Kompozisyon sınavında ‘Demokraside basının rolünü’ sormuşlardı. Siyaset bilimi okuduğum için soruyu yanıtlamak benim için daha kolay oldu. (Gülüyor)
-Mutlu muydunuz?
Muhabirliğin o zamana kadar bana uzak bir meslek olduğunu düşünüyordum. Bu arada kompozisyon sınavını geçtiğime dair eve bir belge geldi. Yüzümde mutluluğa dair bir ifade yoktu. Annem ‘Neden sevinmiyorsun’ diye sormuştu. Ankara’ya gidip gelmenin zaman aldığını ve çalışmadan geri kaldığımı söyledim. Mülakata gidecektim, mülakattan önce TRT, 2 ay eğitim verdi. Eğitim sırasında o havayı solumaya başladım. Mülakatı da geçmiştim, artık TRT’nin bir muhabiriydim. (Gülüyor)
-Bölümünüzle ilgili sınavları ne yaptınız peki?
TRT’deki sınavlara girerken bir yandan da okuduğum bölümle alakalı sınavlara hazırlanıyordum. Devlet Personel Dairesi Başkanlığı'nın uzmanlık sınavına girmiştim. Bir gün sonuçlara bakmak için daireye gittim. Kazananlar listesinde adım yazıyordu. Çok mutlu olmuştum fakat iki tercih arasında kalmıştım. Çünkü TRT’ye de kabul edilmiştim.
“HERKES İŞ PEŞİNDE KOŞARKEN BENİM İKİ İŞİM VARDI”
- Nasıl karar verdiniz, zorlandınız mı?
Herkes iş peşinde koşarken benim iki işim vardı; birini tercih etmem gerekiyordu. Benim için zor bir karardı, çünkü hayatımı o işe göre şekillendirecektim. Ayrıca iyi düşünmem gerekiyordu, işin ucunda pişman olmak da vardı. Akıl danışacak birine ihtiyaç duyuyordum. Arkadaşlarımın birkaçına söyledim, son kararı bana bıraktılar. TRT Personel Müdürü’ne danıştım. Müdür, aklıma takılan soruların cevaplarını verdi ve kendisinin de Devlet Personel Dairesi'nden geldiğini söyledi. Devlet Personel Dairesi Başkan Yardımcısı ile görüşmemi sağladı. Devlet Personel Daire Başkan Yardımcısı, TRT’nin maaşının daha iyi olduğunu, TRT’de memnun olmazsam sınavlarını kazandığım için Devlet Personel Dairesi'ne dönebileceğimi söyledi. Bunun üzerine TRT’de çalışmaya karar verdim. Ayrıca personel müdürümüz, tayin yerimin İzmir olduğunu söyleyince TRT’de çalışmak benim için daha mantıklı geldi.
-İzmir’de göreve başladınız?
Maalesef İzmir’de göreve başlayamadım. Tayin yerlerinde değişiklik yaşanmış, bu yüzden Trabzon’da göreve başladım.
- Trabzon’a gittiğinizde neler hissettiniz?
Henüz 23 yaşında bir delikanlıydım ve heyecanlıydım. TRT Trabzon Müdürlüğü küçük bir yerdi. Önümde işi öğretecek bir ustam yoktu. Tek başına çaylak bir muhabirdim. (Gülüyor) Hayat benim için yeni başlıyordu. İki yıl süreyle Trabzon’da kaldım, ardından İzmir’e tayinim çıktı.
“SİYASAL BİLİMLERİN AVANTAJINI GÖRDÜM”
- Siyasal Bilimlerden mezunsunuz, bir hayaliniz var mıydı ya da pişman oldunuz mu?
TRT’de eğitim görmeden önce kendi bölümle ilgili meslekleri istiyordum. Gazeteci oldum, fakat hiç pişmanlık yaşamadım. Okuduğum bölümle gazeteciliğin birbiriyle örtüştüğünü gördüm ve bölümümün avantajlarını yaşadım. Bu meslek o kadar tatlı bir şey ki, gerçekten anlatılmaz. İnsan bu meslekte çok şey öğreniyor.
“HABERCİLİĞİN İÇİNE DÜŞMÜŞTÜM”
- Unutamadığınız anılarınız oldu mu?
Trabzon’da çok ilginç anılarım oldu. Çatak heyelanı yaşandığında, yeni bir muhabirdim. Heyelan altında kalanlar bir hafta bulunamamıştı ve ben bir cesedi ilk kez orada gördüm. Heyelan öncesinde Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden bir doçentle röportaj yapıp insanları heyelan riskine karşı uyarmıştık. Heyelanın yaşanmasıyla birlikte TRT Ana Haberler, ''Bir hafta önce heyelan riskine karşı uyardı'' deyip benim haberimi verdi. TRT’nin Ankara ekibi gelmişti. O zamanlar TRT 2 yayına yeni başlamıştı. İki ekip birlikte gelmişti ve 5’inci gün ''Biz işi kurtardık'' deyip gittiler, fakat ortada hiçbir şey yoktu. Yedinci günde cesetler çıkmaya başladı, ben tek başıma bütün TRT’yi temsil ediyordum. 63 ceset çıkmıştı. Muhabirliğe başlar başlamaz böyle bir olayın içine düşmem, beni öyle bir pişirdi ki hayatımın dönüm noktası oldu.
1999 yılındaki Körfez Depremi'nde İzmir ekibi olarak Yalova’ya gitmiştik. 4 günlüğüne gittiğimiz Körfez'de çimlerin üzerinde uyuyorduk. Dört gün boyunca aynı kıyafetlerle çekim yaptık. Üzerimizi değiştirme imkanımız yoktu. Eve döndüğümde banyonun altında saatlerce kalıyordum, çünkü o dünyayı başka türlü unutamazdım. Ağustos olduğu için cesetler kokuyor, o kokular sanki bedenimize siniyordu. Günlerce o kokularla gezdiğimi hatırlıyorum. Çınarcık’ta inşaat malzemesinden çalmanın insan hayatına nasıl mal olduğunu gördüm. Fay hattının geçtiği noktada bir sürü bina yıkılmıştı, sadece bir bina sağlam duruyordu. O bina da mal sahibinindi.
“HEDEFİNİZ BÜYÜK OLSUN”
-Televizyonda kendinizi gördüğünüzde ne hissediyorsunuz?
Halen aynı heyecanı yaşıyorum. Bir haber için uğraşırsınız, yorulursunuz, uykusuz ve aç kalırsınız ama akşam ekranda haberinizin yayınlandığını gördüğünüzde bütün yorgunluğunuz gider. Bu mesleğin en can alıcı noktası budur, bunu tadan zaten bu yüzden bırakamıyor. Bant yayınında tekrar yapma şansınız var fakat canlı yayında öyle bir şansınız yok. Ben karşımda kamera yokmuş gibi davranıp öyle hareket ediyorum. Ulusal bir kanalda çalışmamın birçok iyi yönü oldu, yurtdışında siyasileri takip ettim. Hepsi mesleğim sayesinde oldu. Bu yüzden gençlere tavsiyem; hedefiniz büyük olsun.
- Biraz İzmir’den bahsedin?
Trabzon’dan sonra İzmir’e tayin oldum. Muhabirlikte uzun yıllar çalıştıktan sonra TRT İzmir Haber Müdürlüğü görevinde bulundum. Müdür olunca köklü değişiklikler yaptım. Haber müdürlüğü ofisini açık ofis haline getirdim. Birçok televizyon koydum ve herkesin örnek gösterdiği bir yer oldu. Gençleri daha dinamik halde sahaya saldım. Özel haber yaptırmaya özen gösterdim. Mesai bitmeden önce bütün ekibi toplar, sırayla muhabir arkadaşlara ne planladıklarına sorardım. Onları yönlendirirdim. Heyecanın ve acemiliğin verdiği gözü kararlılıkla bunları yaptım. Şimdi olsa ofisi o hale getiremezdim, insan tecrübe kazanınca daha temkinli davranıyor. (Gülüyor)
-Şimdi ki göreviniz?
Şimdi Yayın Denetleme Kurulu üyesiyim, yani yayınları denetliyorum. Yayınlanmadan önce metin bize gelir. Düzeltme ve çıkarımlarını yapar, yayınlanabilir onayını veririz. Biz son karar merciiyiz. Bu mesleğin halk arasındaki adı altın makastır. (Gülüyor)
- Bu işte hayallerinize ulaşabildiniz mi?
Bizim meslekte haber müdürlüğü bambaşkadır. Ben gerçekten şanslıydım. Şu anda bulunduğum konumu da istiyordum.
- Eski teknolojiden bahsedecek olursak neler söylersiniz?
Bir zamanlar yurtdışından görüntüyü ülkemize geçmek çok zordu. Yurtdışına çıkmadan önce gideceğiniz ülke ile anlaşma yaparsınız. 10 dakikalık bir görüntü için bir sürü para harcarsınız. Şimdi nerede bulunursanız bulunun, internet üzerinden haberinizi geçebilirsiniz. Sosyal medya gerçekten çok gelişti. Habercilik, içimde sönmeyen bir ateş olduğu için ben de sosyal medyanın nimetlerinden faydalandım. 'Söke Olay' diye bir bloger açtım. Söke’ye dair tüm haberlerimi buradan geçiyorum.
-İleride bir gazete açmayı düşünür müsünüz?
Emekli olunca karar vereceğim buna... Açıkçası o anki düşünceme bağlı, net bir şey söyleyemiyorum ama böyle bir isteğim var. Bir ajans kurup bu ajans altında Söke Olay Gazetesi ve dergisini yaşatmak istiyorum. Bir de kurum ve kuruluşlara basın desteği verebiliriz. Bunların sosyal medya hesaplarının takibinden, yapacağı organizasyonlara kadar basın desteği sağlayabiliriz. Böyle bir şey neden olmasın?
- Gazetecilik size ne kazandırdı, ne kaybettirdi?
Birçok kişiyle tanışma fırsatı buldum. Bürokrasi çevrem ve sosyal çevrem genişledi. Hayata dair birçok şeyi gazetecilikte öğrendim. Pişmanlığım olmadığı gibi kaybettirdiği bir şey de olmadı.
- Fedakarlık isteyen noktalar?
Fedakarlık isteyen birçok noktası var. Eşim, belli bir dönem sonra işime alışmıştı. Bir telefon gelir, gece yataktan kalkmak zorunda kalırsınız. Bu yüzden bu mesleği yapmak isteyenler bunları bilmelidir.
- Habercilikle ilgili tavsiyeleriniz nelerdir?
Bir haberi yazarken asla strese girmeyin, bir olayı arkadaşınıza nasıl anlatıyorsanız, o sizin flaşınız olsun. Asla uzun cümle kurmayın. Bir cümle içerisinde aynı kelimeyi iki kere kullanmayın. Sizi yüksek lisans eğitimi almış bir kişi de dinliyor, dağdaki çoban da. Sizin hedefiniz dağdaki çoban olacak. Türkiye’de bir zamanlar TRT spikeri anlayışı vardı, çünkü TRT bir okuldu. Ne iş yaparsanız yapın işinizi severek yapın, sevmiyorsanız bırakın.
“SOSYAL MEDYA KULLANAN FARK YARATIYOR”
- Basını değerlendirecek olursanız?
Sosyal medya, internet gazeteciliğinde gerçekten bir çığır açtı. Facebook, o kadar yaygın ki artık hepimizin içerisinde bir gazeteci var. Önceden gazetecilikte 'özel hayat' denilen bir olgudan bahsedilirdi. Fakat şimdi özel hayatımızı o kadar çok deşifre ediyoruz ki… Biz bunun sınırını koyamıyoruz. Sosyal medya, ulusal ve yerel basının hayatını kolaylaştırdı. Basının gelişmesini sağlayan bir etken de sosyal medya diye düşünüyorum.