22 Eylül 2013 Pazar

BEŞPARMAK DAĞLARININ AMAZONU FATMA PINAR


FATMA PINAR, BEŞPARMAK'TA KARYALI BİR KADININ DAĞDAKİ GELENEKSEL YAŞAMINI SÜRDÜRÜYOR

Günümüzde Kızılderililerin, Azteklerin ve Aborjinlerin bile modern yaşama geçtikleri bir zamanda, Batı Anadolu’nun en gizemli dağı Beşparmak'ta (Latmos) Karyalı  bir kadının, dağdaki geleneksel yaşamını nasıl sürdürdürüyor.

Beşparmak Dağları'nın yerlisi olan Fatma Pınar, yüzlerce yıllık bir yörük ailesi olan Pınarcılar’dan. Bu kayaların arasında doğmuş. Ataları bu kayaların oyuklarında barınmışlar, keçilerini bu dağların vahşi coğrafyasında otlatmışlar, evlerini Karya mimarisinden esinlenerek inşa etmişler.

Bir zamanlar binlerce keçinin barındığı bu dağların Kuzey yakasında birkaç çoban kalmış.
Güneyinde ise Fatma Pınar’dan başka çobanlık yapan ve keçi sürüsü olan yok.  

Yaşıtları asfalt yolda zor yürürken, Fatma Pınar keçileriyle sanki yarış edercesine kayadan kayaya atlıyor. Yıllarca bu dağlarda tek başına keçilerini güderken şimdi artık kızıyla birlikte çıkıyor.
Dağın vahşiliği yüzüne yansısa da aslında altın gibi bir kalbi var kızı Cennet’in. O da bir Karya kızı. Hiçbir arkadaşı yok. Konuşabildiği tek insan annesi ve abisi. 33 yaşında, belki bu hayattan pek fazla memnun değil ama başka çaresi de yok. Dağa çıkan yabancı bir profesör, Hititlilere benzetmiş Cennet’i. Kentte yaşıtlarının ne yaptığını bakmadan o bıkıp usanmadan dağları dolaşıyor. 

Fatma Pınar'ın evinde elektrik yok. Televizyon, radyo, çamaşır – bulaşık makinası, ütü gibi çağdaş yaşamın gerektirdiği bütün aletlerden yoksun bir şekilde yaşıyorlar. Evdeki en önemli teknolojik alet bir soba. Eskiden ocak yakıyorlarmış, sonra sobaya geçmişler. Doğayla iç içe, doğanın koşullarına göre yaşıyorlar. Yemeğin içine giren akrebi çıkarıp tekrar yemeğe devam edecek kadar doğal yaşıyor. 

En önemli ulaşım araçları eşekleri İnsanın gündüz bile dolaşmaktan ürktüğü bir coğrafyada, gece gündüz korkusuzca keçilerin arkasından dolaşıyorlar. Su içecek bir çeşmeleri bile yok. Hem kendilerinin hem hayvanlarının sularını kayaların arasından çıkan bir pınar suyundan eşekle eve taşıyorlar. 

Çocuklarının “Satalım anne bu keçileri” sözüne hiç aldırmadan, keçilerle birlikte dağda dolaşmaya devam ediyor. Keçiler onun her şeyi, keçiler sayesinde ayakta durabiliyor.

Keçilerle o kadar özdeşleşmiş ki, aralarında anlaşabilecekleri bir lisan oluşturmuş. Bütün keçiler onun ne dediğini, ne yapmak istediğini, her bağırmasından, her hareketinden anlıyor ve onları bir orkestra şefi gibi yönetiyor. 
O Beşparmak Dağları'nın  yerlisi, hem de doğma büyüme. “Ben bu dağlarda doğdum, bu dağlarda öleceğim” diyor.